NOEL VE NARDUGAN

 

Yeni yılda pek çok ülkede Noel Ağacı gelenek olarak süslenir. Bu geleneğin kökeninde hediye getiren Noel Baba inancı bulunmaktadır. Yeni yıl yaklaşırken bir çam ağacı süslenir ve altına hediyeler yerleştirilir. Bu geleneğin kökeninde İslamiyet öncesi Asya Türklerine ait Hayat Ağacı inancı bulunmaktadır. Asya halkının süslemek için seçtiği Akçam, kışın dahi yapraklarını dökmeyen ve daima yeşil kalan özelliğinden dolayı “Hayat Ağacı” olarak isimlendirilmişti. Halen ülkemizde istek ve beklentilerini bir kağıda yazıp yatır olduğu inanılan kişilerin mezarlarındaki ağaçlara takmak geleneği devam etmektedir.

Asya Türkleri gecelerin kısalıp günlerin uzamaya basladığı dönemde Akçam ağacını süslerler, ateş yakıp etrafında dans ederlerdi. Bu gelenek halen devam etmekte ve Narduğan Bayramı adıyla bilinmektedir. ‘Nar= ateş ve duğan=doğan’ demek olduğundan Narduğan ‘doğan güneş’, yani uzayan gün anlamını taşır. Hayat ağacına bağlı bir diğer inanç da bu ağacın göğü tuttuğu ve göğün insanların üstüne çökmesine engel olduğudur. Noel ağacı süslemesi de Asya kökenli olup, Türklerin Avrupa’ya hediye ettiği bir kadim inançtan türemiştir.

Hayat Ağacı inancının Asya kökenli olduğunu Amerika yerlilerinde de bulunmasından anlıyoruz. Amerikan Navajo halkına ait alttaki çizimde kutsal ağaç merkezde bir kare içinde bulunuyor. Kareyi çevreleyen küçük boyda çizilmiş olan kadınlar ellerinde demetlerle ağaca dua ediyorlar. Asya’dan Amerika kıtasına göç etmiş bu insanların bir doğa dini sayılabilecek olan samanlığa inandıkları biliniyor. Kızılderili dediğimiz bu insanların güneş doğarken yaptıkları ayinler ve tüm bitkilerin ruh taşıdıklarına inanmaları Asya Şamanlığının devamıdır.

Akçam ağacı bir Asya Türkünün işlediği halıdır. Üzerinde süsler ve etrafında uçuşan kuşlarla kutsal birçok kavram içeriyor. Ağaçtaki süsler gökteki yıldızları simgeliyor. Böylece, dümdüz bir direk gibi yükselen ağaç göğü tutmakta olduğu kavramını aktarılıyor. Ayrıca ağacın çevresindeki kuşlar manevi Şaman uçuşunu da hatırlatıyor.

Noel sözü Fransızca ‘nouvelle’ yani ‘yeni’ sözü ile ilgili olduğu ve ‘Yeni Yıl’ kavramının Nardugan bayramından batıya geçtiği anlaşılıyor. Bu geleneğin Asya halkları tarafından Anadolu’ya taşınmış olduğunu da görüyoruz. Anadolu’da kutsal hayat ağacının kadim dönemlerden beri önemli bir simge olarak devam ettiğini görüyoruz. Alttaki resimde solda (1) görülen Hitit kabartmasında iki boga-insanın arasında Hayat Ağacı görülüyor. Başları üzerinde de kanatlı güneş simgesi bulunuyor. Kabartmanın çizimi ayrıca belirtilmiştir. (Kaynak: Hitit Günesi, Sedat Alp, Tübitak yayını, 2002, sayfa 27)

Fuzuli Bayat’ın “Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı”  (https://docplayer.biz.tr/42534622-Prof-dr-fuzuli-bayat.html) başlıklı kitabının 92. sayfasında Hayat Ağacının aynı zamanda bir Şaman Ağacı olduğundan söz eder: Cennette yerleşen iyi ve kötüyü idrak etme ağacının meyvesini yemekle insan, yasağı bozmuş ve ölümsüzlükten ölüme terk edilmiştir. Şaman Ağacı ilk mükemmelliği simgeleyen Cennet Ağacıdır ki, inisyasyonda başlangıç bilgiye sahiplenmek anlamı içerir. Hayat Ağacının Osmanlılardaki anlamını anlatan Nevill Drury (Kaynak: Shamanism, Element yayını, 1996, sayfa 39) şöyle der: 

“Osmanlı Türkleri bir-milyon yapraklı Hayat Ağacından söz ederler. Her bir yaprakta bir insanın kaderi kayıtlıdır. Bir insan öldüğünde bu ağaçtan bir yaprak düşer. Ayrıca Viking inancında ‘Yggdrasil Ağacı’ vardır ki (http://apelasyon.com/Yazi/191-yggdrasil), bu da Hayat Ağacı kavramının kuzey Avrupa kültüründeki devamı olması mümkündür. Alttaki çizimde Hayat Ağacı olan Yggdrasil Ağacının yanında duran Tanrı Odin görülüyor. Odin, Asya Tanrısı olan Ülgen olabilir. 

Her ne kadar resimdeki ağaç bir çam ağacına benzemiyorsa bu ağacı anlatan kaynakta sürekli yeşil kaldığı ve ‘urd’ üzerinde durduğu yazılıdır. Urd sözü de ‘yer’ ile ilişkili olup Yggdrasil’in Yggd sözü ile Yurd _ Urd _ Erde _ Earth sözleri arasında yakın ilişki olduğu görüşündeyim. Yurd aynı zamanda çadır demek olup zamanla ülke anlamlarına dönüşmüş olabileceği kuvvetle muhtemeldir. THE PROSE EDDA adlı eserinde Snorri Sturluson, İzlanda dilinde Yggdrasil Agacından söz eder. Bu eser İngilizceye 1916 yılında ARTHUR GILCHRIST BRODEUR tarafından çevrilmiştir. Kitabın ön sözü su cümle ile baslıyor:

“Near the earth’s centre was made that goodliest of homes and haunts that ever have been, which is called Troy, even that which we call Turkland.”

Çevirisi: “Dünyanın merkezine yakın, avlanmaya uygun olan mükemmel insanların yasadığı, adı Troy olarak bilinen fakat bizim Türk-Ülkesi dediğimiz bir bölge vardı.”

 Doç. Dr. Haluk Berkmen, “Çam süslemek Türk âdetidir ( Nardugan )” (http://www.halukberkmen.net/pdf/158.pdf)

***

Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir. Yeni Türk devletleriyle münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı. Sümerlerde de var. Bir ucunda Gök Tanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul edilmiyor. 22 Aralık’ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatmaya başlayacak. Günler uzamaya başlayacak. Türklerin Gök Tanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık’ta gün geceyi yeniyor. Bunu “Yeniden doğuş bayramı” Türkler kutluyorlarmış.

Bu görselin boş bir alt özelliği var; dosya ismi: akcam2-1.jpg

Türkistan’da bir ağaç varmış, “Akçam” ve bu akçam başka yerde yetişmiyormuş. Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye Tanrı’ya hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için paçavra veya kurdele koyuyorlar. O günlerde büyük bayram, şenlik yapıyorlarmış. Aileler toplanıyor, büyükler varsa ziyaret ediliyor, özel yemekler yeniliyor, güzel elbiseler giyiliyor. Bu adet Türkler yoluyla Avrupa’ya geçti. Konunun Noel’le alakası yok. İznik Konsilinde pagan âdeti görülen bu âdeti İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar ve bu adet Hıristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok, 16. yy. da Almanya’da başlıyor, daha sonra Fransa’ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor.”

Çam Bayramı

Altay’da ki çamlar, her zaman şaşılacak kadar güzeldiler. Oklar gibi düzgün. Çam, eskiden Türklerde mukaddes ağaç sayılırdı. Onu eve alırlardı. Onun şerefine, daha üç-dört bin yıl önce, insanların putlara tapındıkları zamanlarda, bayramlar düzenlediler.

Bayram, ilkin Dünyanın merkezinde, tanrıların ve ruhların dinlendikleri yerde yaşayan Yer-su’ya adanırdı. Yer-su’nun yanında, gür beyaz sakallı bir ihtiyar olan Ülgen bulunurdu. İnsanlar, onu daima, zengin kırmızı kaftan içinde gördüler. Ülgen, aydınlık ruhların reisi idi. O, altın kapıları olan altın yer-altı sarayında, altın bir taht üzerinde oturmaktaydı. Güneş ve ay, ona itaat ederlerdi.

Çam bayramı, kışın en soğuk zamanında, kara kışta, 25 Aralık’ta yapılırdı. O zaman, gün geceye galip gelirdi. Ve güneş, toprak üzerinde biraz daha uzun süre kalırdı. İnsanlar, Ülgen’e dua ederler, güneşin dönüşü için ona teşekkür ederlerdi. Duaların işitilmesi için Ülgen’in sevgili ağacı olan çam süslerlerdi. Onu eve getirirler, dallarına parlak kurdeleler bağlarlar, yanına hediyeler yığarlardı. Bütün gece, güneşin karanlığa galibiyeti hadisesi dolayısıyla eğlenirlerdi. Bütün gece “Koraçun, Koraçun” diye bağırırlardı. Böylece bayramı “Koraçun” diye adlandırdılar; bu söz, eski Türklerin dilinde, “azalsın” manasına geliyordu… Yani, gece azalsın, gündüz artsın.

Çamın etrafında sabaha kadar “İnderbay” adı verilen bir halka (dairevi) oyunu oynarlardı: insanlar, güneşi sembolize eden daireye katılırlardı. Böylece, semavi ışık vereni (güneşi) geri dönmeye çağırırlardı. Herkes, en mahrem dileğin, esrarengiz bu gecede, değişmeden gerçekleşeceğine inanırdı. Gerçekten de Ülgen, bir kere olsun ret cevabı vermedi, hayatta bir kere olsun mahcup etmedi: Bayramdan sonra gece daima kısaldı; kızıl güneş ise, hep, gökyüzünde daha uzun, daha uzun süre kaldı.

Çam, “Ülgen’in Ağacı” diye adlandırıldı. O, tanrıların ve ruhların yer-altı dünyası ile insanların dünyasını birbirine bağlardı. Çam, ok gibi, yukarıya, gökyüzüne çıkan yolu gösteriyordu… Rusça’da ki “daroga”(yol), “put’ (yol) manasına gelen Türkçe “yol” kelimesi buradan (çamın adından= yol’-yolka) geliyor. İşte ağacın adının geldiği yer!

Bunca yüzyıl geçti, ama eski bir bayram unutulmadı. Yeni yıl ağacı (çam) bayramı, bugün herkesin malumu! Ülgen, gerçekten, yeni bir ad –Ayaz Ata– aldı; fakat onun bayramdaki rolü ve kıyafeti aynen kaldı. Eskiden olduğu gibi, çamların çevresinde halka oyunu oynuyorlar. Kimse, konunun farkında değil…

Bu arada, kaftan, şapka, kuşak, deri çizme yani Ayaz Atanın kıyafeti de eski Türklerin gardırobundan. Onlar, tıpatıp böyle bir kıyafet içinde dolaşıyorlardı. Arkeologlar, bunun doğruluğunu mükemmel bir şekilde ispat ettiler. Ülgen, efsanelerin söyledikleri gibi, bazen kılık değiştirirdi. O zaman Erlik adını alırdı. Bununla birlikte, Erlik’in Ülgen’in kardeşi olması mümkündür…

Şimdi gerçeklerin iç yüzünü öğrenmek güç; bunca yüz yıl geçti. Galiba, bu o kadar da mühim değil. Çok daha mühim başka bir şey var… Eski Türklerde Ülgen ve Erlik, iyiliği ve kötülüğü, ışığı ve karanlığı temsil ediyorlardı. Onun için, 25 Aralık’ta, bütün insanlar, hatta en kötüler bile, iyi ve cömert olmaktaydılar. Bu tarihte, Erlik, kötülük sembolüdür.

O, bugün torba içinde hediyeler getirirdi. Çocuklar da onu ararlardı. Onlar, şarkılarla dolaşırlar, tekerlemeler söylerlerdi. (Türkçe “kolyad” sözü, kelimesi kelimesine şöyle çevriliyor: “mutluluk, saadet dileme”.)

Dr. Muazzez İlmiye Çığ,

Kaynak: http://www.bilinmeyenturktarihi.com/cam-suslemek-turk-adetidir-nardugan.html

NOEL VE NARDUGAN” için bir yanıt

Add yours

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑